2 Aralık 2011 Cuma

Wishlist 2012

2012 yılına 29 gün kala bir istek listesi hazırlamak istedim.Belki de noel baba isteklerim için bişeyler yapar.

1 numaralı isteğim, Altınbaş'ın yunuslu yüzüğü
2 numaralı isteğim, Banyo yenilemek :)
3 numaralı isteğim, Louis vuitton çantalardan kullanamadan ölürsem gözlerim açık gidecek,
4 numaralı isteğim, Gündemim tamamen değişir bu yeni arkadaşla ne dert kalır ne tasa ,
5 numaralı isteğim, Lacivert renkli platform topuk ayakkabı :)
6 numaralı isteğim, Yaris 2012
7 numaralı isteğim, Kahveyi çok seven biri olarak güzel kahve fincanları (Yaristen sonra çok küçük bir istek oldu bu değilmi)



Peki sizin listenizde neler var ?

658 !!!

Bugün birkaç haftadır okumaya ara verdiğim kitabı tekrar aldım elime.İki kitap birden okumanın kötü yanı birine daha çok sardırırsan diğeri bir köşede unutuluyor.Bir cinayet romanı.Arka kapağını okuyarak etkilenip, bestseller/çoksatanlar rafından almıştım.Ama okudukça keşke sadece arka kapağı okuyup rafta bırakıp vedalaşsaymışım dediğim bir kitap oldu.Kısaca boş vakitlerde okunabilecek,fazla bir şey beklenmeyecek sıradan bir kitap.Nacizane fikrim; Sinemaya uyarlansa daha güzel olacağını düşünüyorum.

29 Kasım 2011 Salı

Diyetteyim :))))



Türk kadınlarının %70'i kiloluymuş.Yani ben şimdi kilo versem bu oranın değişmesine neden olucam.Bu artık genellenmiş bir bilgidir. Bu nedenle olasılıkları alt üst etmenin anlamı yoktur.Can boğazdan gelir :)))

28 Kasım 2011 Pazartesi

MoRaRDıM




Mor duygu rengidir. Zenginliği, saygıyı, asalet ve kibarlığı çağrıştırır. Yaratıcı özellikler taşır. Metafizik gücün simgesidir. Bu nedenle büyük sanatçılar ve düşünürler tarafından kullanılır. Özgüven duygularını simgeler, bütünlüğü getirir. Mor rengini sevenler aldıkları sorumlulukları başarıyla yerine getirirler. Son derece idealist olurlar. İşlerinde başarılıdırlar. İlhamları ve sezgileri güçlüdür. Olacakları önceden sezer ve ona göre önlem alırlar. Olaylara karşı son derece duyarlı ve ilgilidirler. İnançlarına ve değerlerine çok önem verirler. Sevgi ve saygı doludurlar. Başkalarının işlerine karışmazlar. Mükemmel birer eş olurlar. Gizemli, çekici, anlayışlı, insanları etkilemeyi seven asla bencil olmayan bir yapıları vardır. Arkadaşları arasında oldukça çok sevilirler. Ruh halleri gün içinde çok çabuk değişir. Mor rengi vücudun iskelet yapısını etkiler. Ayrıca ruhsal ve fiziksel açıdan, vücudu toksinlerden arındırıcı, mikrop kırıcı bir özellik taşır. Bu yönüyle de, fiziksel ve ruhsal dünyalar arasında sağlıklı bir denge kurulmasını kolaylaştırır. Çeşitli kanser türlerinin tedavisinde kullanılabilir. Ayrıca, bazı sindirim sistemi sorunlarının giderilmesin de bu renge başvurulur. Bunlardan ayrı olarak mor, insanlardaki rüya aktivitelerini de geliştirir. Fizyolojik olarak da uykusuzluğa iyi gelir.

22 Kasım 2011 Salı



Kış favorimdir.. Öküzler kesilir, odunlar yakılır.. Ve tüm ayılar uyur..

21 Kasım 2011 Pazartesi

Bayıldım buna bayıldım!!

Bu resmin altına bence hiçbir şey yazmaya gerek yok.Bazen kelimeler kifayetsiz kalır ya işte bu resim tam onlardan.

Pazartesileri hiç sevmiyorum.Adaptasyon sorunu yaşıyorum,yerimi yadırgıyorum.Aslında ben sabahları sevmiyorum.Saatim 07:00 da çalmaya başlıyor fakat ben her zaman 07:45 te uyanıyorum.Biyolojim, psikolojim buna alıştı yapılacak bişey yok :) Hayırlı haftalar diliyorum.




14 Ekim 2011 Cuma



Enerji Bakanı Taner Yıldız gün ışığından daha fazla yararlanmak ve verimliliği artırmak için mesaiyi saat 6-7 civarında başlatmak ve cumartesiyi de çalışma günlerine dahil etmek için hazırlık yaptıklarını söylemiş. Bu denli işsizlik varken, insanlara iş imkanı oluşturacaklarına, mevcut potansiyelin daha çok çalıştırılması yönünde atağa geçen devletimizin, işsizlik olayına bakış açılarını da çok iyi gösteren ve “Peki siz ne zaman çalışacaksınız” dedirten bir öneri.Benim şöyle bir fikrim geldi; cuma yarım gün olsun, pazartesi tatil olsun. ya da cumartesi ile pazar iş günü sayılsın, hafta içi seçilen 2 gün tatil yapılsın. ya da... eah, neyse banane :)

Yazın Son Kırıntıları

Telefonumda az önce yazdan kalma fotoğraflar buldum.Muhtemelen siteye koymak için çekmiş ve unutmuşum:) Olsun havalar serinlemeye başlamışken son bir bakış atalım yaz bahçesine olmaz mı?














Bu gördüğümüz sebzeler şuan derin dondurucularda sıralarının gelmelerini bekliyorlardır.Rahmetle anıyoruz :)

26 Eylül 2011 Pazartesi




Son bir aydır o kadar çok kitap okudum ki kendi rekorumu kırdım sanırım. Evde başka dışarıda başka bir kitabı okuyunca ister istemez kafam karışıyor ben kimim demeye başlıyorum. Sanki romanlardaki sahneler gerçek hayatıma inmiş gibi kimi zaman Lolly oluyorum, dağ evinde fırtına ile uğraşıp kötü adamlardan kurtulmaya çalışıyorum. Kimi zaman soluklanıp Ayşe Kulin gibi çeyrek asırlık geçmişimi gözden geçirip muhasebeye oturuyorum. Ve hesabın içinden çıkamadığım zamanlar “Ölü Zaman Hikayesi”ndeki Tarık oluyorum. Onun gibi hafızamı kaybetmiş olmaya aslında ne kadar ihtiyacım olduğunu hissediyorum.
Ben aslında yazarları hep kıskandım. Bir hayatı bir başkasına anlatmayı beceremeyenlerdenim. Fıkra bile anlatamam. Sadece AN’larımı anlatmaya çalışırım kendimce. Zihnim yetmez sayfalarca yaşanmışlıkları yazmaya yada hayalleri kurgulayarak aktarmaya.Yani ben bu konuda çok beceriksizim.
Kimileri vardır hem hikayeler yazar, hem şiirler hatta ve hatta besteler yaparlar. Utanmasalar alıp fırçayı ellerine ressamlık da yapacaklar. İşte on parmağında on marifet dedikleri ,Allahın yaratırken her türlü meslek baharatını karıştırdığı kişiler bunlar. Torpilliler, İdolümsünüz belki bir gün bende………..diye başlayan bir cümle kurmayacağım merak etmeyin.O kadar da haddimizi biliyoruz yani.

12 Eylül 2011 Pazartesi




Herşeyin üstüne geldiği falan yok !!


Sadece senin çok üstüne düştüğün şeyler var.


A.Huxley

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Tarihi Konaklar

Tüm yaşanmışlığıyla, buram buram tarih kokan konaklar.Yıllar onları biraz yormuş olsada gizemli çekicilikleri beni de kendilerine doğru çekiyor.Dar sokaklar arasına nasıl da sığdırmışlar koskoca yaşanmışlıkları.Durup karşısında konağı dinliyorum.İçeriden gelen tahta merdiven seslerini, kuyudan çekilen suyun serinsesini dinliyorum ve biraz kaldırıma doğru atıyorum kendimi.Kimbilir belki de birfayton çekiliverecek konağın önüne.
Bahçede etrafına asma sardırılımış çardakta oturuyorum, İçime çekiyorum ferah tarihi,tarih akıyor içime.Kimler girip çıktı Çift kanatlı kocaman giriş kapısından, kimler neleri izledi büyük pencerelerden.Ne sorunlar yaşandı ne kararlar alındı kimbilir koca konakta.Hanımları ne nakışlar işledi gergefte,kızlarına nasıl çeyiz sandıkları döşedi.Düşündükçe tarihe dalıyor naftalin kokusu alıyor insan.Bu konakları ve içinde yaşanılanları düşünerek yaşanmışlıklar yaşatmak adına apartman dairemin yolunu tutuyorum cebimde asma yaprağıyla.

19 Ağustos 2011 Cuma

NOSTALJİK SAAT!!!


Tam bulmacalık oldu başlık 16 harf 2 kelime?evet doğru tahmin ettiniz ramazan davulcusu:) saat şuan 02:40 uzaktan hoş bir ses geliyor.Bakıyorum pencereden gittikçe nahoşlaşıyor.Hakikatten 11 ayda bir de yapılsa zor bir meslek.Gecenin bir yarısı kalk tenha sokaklarda en az 106 desibel(araştırdım) ile kendi kendine gez.Acaba kulakları için bir önlem alıyorlar mı diye merak edip ufak bir araştırma yaptım.Kulaklarına birşeyler tıkayıp tıkamadıklarını öğrenemesem de şöyle bir bilgi dikkatimi çekti ;müzik enstrümanları da en az delme makineleri ve elektrikli testereler kadar işitme kaybına neden olma potansiyeline sahiplermiş.Fakat İlginçtir ki, dinleyicilerin bir sesi gürültüden ziyade “hoş bir müzik” olarak algılaması halinde, işitme kaybının boyutu çok ciddi düzeylerde olmayabilirmiş.Hey beyin daha keşfedemediğimiz nelerin var.Noltaljik saat ramazan davulcusundan yola çıkıp, beynin bilimselliği ile nasıl konudan uzaklaştım ben de anlayamadım.Neyse sanırım uykum geldi.Yoksa bu bana beynimin bir oyunumu :)) iyi geceler...

2 Ağustos 2011 Salı

İşte poz dediğin böyle verilir :)




Tanıştırayım bu bizim köpeğimiz Karayaka.O kadar akıllı bir köpek ki anlatamam.Sabahları acıkınca pencereye patisiyle vuruyor.Hadi keyif yapmayın açım der gibi :)Her yerde refakat ediyor bize.Bizim tarafımızdan eğitilmedi ama kendini geliştirdi hayvan :)Neyse neden onu gündeme getirdim çünkü Çarşamba günü köye gidiyorum yani Karayaka ile kahvaltı etmeye:)1 haftalık köy havası bana iyi gelecek.Dağ, tepe, yeşillik gezecek ve sizin için fotoğraf çekeceğim.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Dişçi Koltuğu



Binbir bahaneden sonra sonunda oturdum bu koltuğa.Hiç bir acı hissetmediğim halde ağzımın içinde gerçekleşen inşaat faaliyeti ve çıkan sesler yüzünden gözlerim doldu.Tükürük çekme kancası beni oltaya gelmiş balık psikolojisine soktu.Hemen tepemdeki ışık açılıp yüzüme bir sıcaklık vurduğunda deniz, kum, güneş düşünmeye başlasam da nafile ağzıma matkap girince zor oluyo hayal kurmak.Olmuyor işte korkuyorum ben dişçiden(diş hekiminden).Tatil de düşünsem, astral seyahat ile alışverişe de çıkmaya çalışsam olmuyor.Altımdaki koltuk sırf suni deri olduğu içinmi bu kadar terledim sanıyorsunuz.:)Bence diş hekimleri bastırılmış sadist duyguları olan insanlardır arkadaş ben bunu bilirim bunu söylerim.

Ve bence bu konuda yalnız değilim.Bekleme salonundaki insanları tek tek inceledim.Hepsinin renkleri atmış bekliyorlar sıralarını.İçerden sesleniyorlar,

....Ahmet Bey ??

....Ahmet Bey buyrun

Bekleme salonundaki tek erkek olmasına rağmen Ahmet Bey sağa sola bakıyor sanki Ahmet olma ihtimalimiz var.Git kardeşim sen de çek acını paşa paşa.Şunu anladım dişçi koltuğu insanlığın elektrikli sandalyeden sonra en çok korktuğu mobilyadır.

Velhasıl bir tane dişimi hayata döndürdük.2 dişim daha var işlem görmesi gereken.Ama ne zaman cesaretimi toplarım o tartışılır.Sağlıklı dişler diliyorum.

HaYaT FeLsEfEsİ




Basit yaşayacaksın.
Basit.
Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak, ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
Tek bir düğme, tek bir cümle gibi...
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin
"seni seviyorum" gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana...
Basit, sıcak bir öpücük;
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin,
tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
Öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını
Kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir
mektup olacak en değerli kağıdın
hep yanında taşıdığın, atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman,
ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman
ve
Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak:
Kaf Dağı'nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana en ucuz romanını;
Pankreasının sağlığına dua edeceksin
kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını bilemediğin sofrada,
parmakların en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en
karmaşık denklemleri.
İskender'in kılıcı duracak avukat
rehberinin yanında.
Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda doğru basılmış
bir fa diyezin mutluluğunu
Makyajı ilk "a" sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün.
"Bilmiyorum" diyebileceksin
bilmediğinde ve
çok normal olacak "bilemeyişin".
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir "istemiyorum" diyebilmeye,
Ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.
Saatin, sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece telefon etmek için
kullanacaksın,
Küçük bir not defteri olacak "bilgini"
en hızlı "sayan"
Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş
gibi
basit...Çay simit ve peynirle
Dr.Yalçın Ergir

29 Temmuz 2011 Cuma


O kadar yoruyor ki hayat, bıkıyorsun istemesen de.
Sorun değil birşeyim yok.


Bakkala gidiyorum deyip 10 yıl kaybolasım var sadece.
Sunay AKIN

Niye Ben Diyen Herkes İçin!

Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katildi.Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına.Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini takti, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu..

Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkansızdı. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca.. Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. "Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardim et."

Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri "Aranızda lens kaybeden var mi?" diye bağırdı. Branda'nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.

Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa bunları yazacaktı:

"Allahım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum.

Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım..."

"BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM" demeyin... (alıntı)


kaynak:www.donusumkonagi.net

28 Temmuz 2011 Perşembe

Fındık :))




İş hayatımın 8. yılı.20 yaşımda tanımaya başladım insanları.Koltuk kavgasını, bencilliği ve dedikoduyu da tanıdım onlarla birlikte. Öğrenciyken okul bitse de para kazansam derdim.Okul bitti.


Şimdi uzun bir koridorda, küçük bir odanın camından öğrencilere, öğrenciliğime imreniyorum.Meğer ne güzel yıllarmış o yıllar.İyi günler ilerde derdim hep.Ya kurduğum düşler gerçekleşmedi yada düşlerim bana bir beden küçük kaldı.


Artık çalışıyorum.Giyiniyorum, süsleniyorum,para kazanıyor ve isteklerimi kendimce karşılıyorum.Ya satın alamadığım isteklerim!


Bayram sabahlarını heyecanla beklemiyorum mesela.Yeni giysilerimi başucuma da koymuyorum.Gece yatarken yarın ne oyun oynasak diye düşünen ben, artık yarın bana ne oyunlar oynayacaklar diye düşünüyorum.

Nerde benim ilkokulda yerli malı haftasında fındık şiirini okumak için kavga ettiğim arkadaşım.Nerde lisede sinemaya gitmek için kaçtığımız grubumuz.


Nerden düştü bunlar aklıma bilmiyorum.İnsan büyüdükçe yalnız mı kalıyor ne.Sanırım ben büyüyorum.




"Giresun zengin olsun

Cebiniz fındık dolsun

Kırılır çıtır çıtır

Hem besler, hem ısıtır."




Ayrıca bu şiir de kavga edilecek kadar güzel değilmiş.Al sen oku ilkokul arkadaşım :))

Ben'ime yolculuk başladı.....

Ben herşeyden çok çabuk vazgeçiyorum.Saman alevi gibi birden parlayıp birden sönüyorum.Yenilgiyi hemen kabulleniveriyorum.Uzun zamandır yazmadığımı düşündüm.Kağıtla kalem yabancı bugün bana, hatta birbirlerine.Sanki onlar da uzak kalmış iki dost gibi değil de hiç tanışmamış iki yabancı gibiler birbirlerine.Yazamıyorum yada korkuyorum.Zihnimdeki düşünceler birbirine çarpmaya başladı artık.Yoruldum onları kuytu köşelere itelemekten.Anladım ki zihnim doluyken taşıyamıyormuş meğer ayaklarım beni.Zihnimi boşaltmaya karar verdim.Hoşgeldim......

Şems-i Tebrizi'nin 40 kuralı

Şems'in 40 kuralından 8.si bu günden itibaren hayat felsefem olacak.İşte o kural;
"Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir."


Bu yazıyı okuduktan sonra kendi hayatımı düşündüm.Bu akşam yatağıma uzandığımda bugün Allah farketmediğim bir mesaj yolladımı diye günün kritiğini yapmayı planlıyorum.Bazen küçücük bir şey o kadar önemli başka bir olayın habercisi olabiliyor ki farketmiyoruz bile.Hayat iğne oyası gibi işleniyor.O kadar muntazam o kadar yerli yerindeki herşey bence tesadüf diye bir şey yok :)

Sertab Erener-Bir Çaresi Bulunur *2010 YEPYENİ coolz__

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Merhaba
Uzun zaman oldu yazmayalı.Ama öyle şeyler yaşadım ki şu kısa zaman içinde hayatım çok değişti.Hayata bakış açım değişti.Tek tek olayları anlatmak istemiyorum.Bunları da atlatıcam biliyorum.ve bildiğim bir şey daha var 2011 yılından nefret ediyorum.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Sepetlerim :))


Bu sepetleri bilmeden aldım :)) Şöyle ki ; İnternetten bişyler almak istiyorum şubatın ilk günleriydi.Ama ne alacağım önemli değil sadece bişeyler almam lazımdı.Kendim için ev için arkadaş için ne için olursa olsun ama adı ALIŞVERİŞ olsun niyetiyle online alışveriş sitelerini geziyordum.Bu sepetleri gördüm beğendim almak istediğim.Gerekli bütün prosedürleri yerine getirdim al tuşuna bastım "sayfa görüntülenemiyor"uyarısı çıktı.Neyse bu sırada başka sitelere baktım ayakkabılık gördüm ve onu aldım.Ayakkabılık kötü çıktı.kapının önüne koyduk sallantıda duruyor.Ertesi gün bir kargo daha geldi.Sepetlerrrr:) Meğer o gün almışım bu sepetleri.Çok mutlu oldum çünkü aklım onlarda kalmıştı.Bi de beklemiyordum ya geleceklerini sanki hediye gelmiş gibi sevindim bu sepetlere velhasıl mutfağa koydum sepetlerimi.Patates, Soğan ve sarımsak sepetleri olacaklar :)
Sepetleri evim.net sitesinden aldım .Siteye üye olmak için aşağıdaki linki tık tıkkkk :)) İyi alışverişler....

http://www.evim.net/member/invitation/0be3d0d629ba

NIVEA

Az önce kargo geldi.Bi an korktum acaba yine bişeyleri almayı deneyip beceremedimmi diye :)Neyse ki korktuğum başıma gelmedi.Nıvea bir kaç parça numune göndermiş.Teşekkürler Nıvea...


After Shave Losyon( Tabiki erkekler için )

Çok kuru ciltler için losyon

Nıvea Harmony Time Duş Jeli

Portakal çiçeği kokulu vücut losyonu

Avon


Azra Akın, Mart 2011 tarihinden itibaren Avon Türkiye'nin makyaj ve takı kategorilerinin yüzü olmuş.Bu arada akşam finali yayınlanan Yok Böyle Dans Yarışması'nda Nikolay ile Azra Akın çifti birinci oldu.Neden Avondan bahsettim işte aşağıdakiler yüzünden :)


kuru ve yıpranmış saçlar için onarıcı bakım serisi
ve vivaPink, Decadence ojeler

11 Şubat 2011 Cuma

Vatan Gazetesi Yazarı Mustafa Mutlu...



Vatan Gazetesi Yazarı Mustafa Mutlu ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Şükran Soner,geçtiğimiz günlerde Edirnedeydi.Tıp Fakültesi’ndeki imza gününden sonra Ceren Kitapevinde ve Cafe Sera 2’de söyleşi ve imza gününe katıldılar.Bana da 2 adet kitap hediye eden ve Mustafa Mutlu'ya benim adıma kitabı imzalatan Ceren kitapevine teşekkür ediyorum.Edirne'den mutlu ayrılan Mustafa Mutlu, Vatan Gazetesindeki köşesinde Edirne'den bahsetmiş.Aynen aktarıyorum;

"Her zaman başka oluyor Trakya'nın insanı" dediği yazısında, tava ciğeri de öven Mutlu, şunları kaleme aldı:

"... bir fırsat yaratıp, bu aydınlık yüzlü insanların yaşadığı Edirne'yi mutlaka görmenizi isterim, hiçbir şey yapmasanız bile, yaprak ciğer yeyip, kentteki insanların yüzlerine bakıp dönün... İçiniz umut dolmazsa, masraflarınız benden."
:)))

EDİT:"Lütfen saçımı okşar mısınız?" adlı kitabı hafta sonu okudum bitirdim.İlk sayfalarda bırakmayı düşündüm bu ne böyle parça parça hikayeler diye düşündüm.Fakat huyum değildir yarıda bırakmak.Bitirdim ve çok beğendim.Parça parça anlattığı hikayeleri son bölümde çok güzel toparlayarak sonuca bağlamış.Okumanızı tavsiye ederim.Suskun Güvercine başladım hemen akabinde.O da güzele benziyor.Yazar tarihi bir belgesel anlatıyor aslında ama bunun içine ufak bir hikaye sığdırmış. Krakterleri konuşturarak tarih hakkında bilgi veriyor.

28 Ocak 2011 Cuma

Sözümü tuttum, sözünü tuttu :)

Daha önce bahsettiğim Karaağaçtaki Cafe Arka Bahçenin kışlık mekanının fotoğraflarını yayınlıyorum sizcede güzel değil mi ? Mekan sahibi Dinçer ÖZKAYALARLI ya tekrar hayırlı, uğurlu ve bol kazançlı olsun dileklerimizle...




26 Ocak 2011 Çarşamba

Nihatla Muhabbett


Herkese günaydın.Sabah sabah sizlere bi radyo programını tanıtacağım.Alem FM de her sabah 07:00-09:00 saatleri arasında Nihat SIRDAR program yapıyor.Ben de her sabah evden işe gidene kadar Nihatı dinlerim .Hatta serviste kulağımda kulaklık kendimi gülüyorken buluyorum bazen :))Neyse yine bu sabah kulağımda kulaklık servise doğru gidiyorken bi yandan da nihat bağırıyo "Yaktınız mı dörtlüleri" diye.Kaldırımda servise koşuyorum bu esnada.veeee yoldan bir bayan beyaz tomofiliyle seyir halindeee dörtlüleri yanarak geçti.Ben koşmayı bıraktım, sol omzum düştü, bir emrah bir bergen moduna girdim.Ben neden destek veremiyorum Nihata diye bir hüzünlendim.Gözlerimi kırpsam aynı protesto da yer alırmıyım diye düşünceler geçti aklımdan yada servis şoförüne mi söylesem yak dörtlüleri diye :))
Neyse demem o ki Nihatla Muhabbet bu programın adı.Her sabah saat 8de ve akşam 7 de etraftaki arabaların dörtlülerini yakılı gördüğünüz de şaşırmayın. petrol zammını protesto etmek amacıyla nihat sırdar'ın başlattığı ve gitgide katılımın arttığı harika bir tepki olmakla beraber( ki kendisi kutlama der) aynı zaman da polisin üstünüze saldırmayacağı nadir protestolardan biri. çarpıcı örnekler,harika bir üslup ve arka fonda çalan müthiş matrak şarkılarıyla sabahların vazgeçilmezi.Belki koyunları bir nebze de olsa harekete geçiririm diye uğraşan darbeci(!) radyocu.))

Karaağaç

Yazın 1 saat boş vaktimizde oturup türk kahvemizi içip muhabbet ettiğimiz masamızın bu hali de pek bi güzel.Ama kim oturmaya cesaret eder o ayrı :)))

Bu çiçeklerin ismi ne bilmiyorum ama azimleri beni şaşırttı doğrusu :)) durmak yok yola devam,şartlar ne olursa olsun ....

Biz de yine 1 saatlik molamızda dinlenmek için Karaağacın yeni mekanı "Arka Bahçe"de bişeyler atıştırıp salep içtik.Bu yeni mekanla ilgili fotoğrafları ileriki günlerde sizinle paylaşmaya çalışacağım.Şimdilik o yerin salep ve hamburgerini tanıyın yeter :))

Splenda Beni Şımartıyorsun Kuzum :))))

yeğenim için aldığım ip artınca yüncüden öylesine alıyım örerim bi gün nasılsa dediğim pon pon ipi bi denesem nasıl olur derken 1 saat içinde bitirmiş buldum kendimi ve bu harika şal çıktı ortaya :) örmesi çookk kolay 5 ilmekle başlıyorsunuz normal yani (haroşa) örüyorsunuz ip öyle güzel ki zaten kendi modelini çıkarıyor bir yünden bu kadar şal çıkıyor hemde sadece 1,5 lira :)


Avondan aldığım eternel magic! muhteşem bir kış kokusu kesinlikle tavsiye ederim ağır değil uçucu da değil tam karar :)



uzun zamandır kahverengi bir oje almak istiyordum bu hafta kısmet oldu flormar sedefli kahve oje sürülmesi çok kolay ve çok hoş duruyor tavsiye ederim :)
ayrıca flormardan çilekli el kremi aldım veee kokusuna bayıldım!




Hafta sonu havanın güzelliğinden yararlanıp evimizden biraz uzak bir markete alış verişe gitmeye karar verdik bir de ne görelim market bir kutlama nedeniyle deve getirtmiş :) hemen sizin için fotoğrafını çektim :)